‘Süper güç’ün son saatleri! Sözleri tabuta çiviyi çaktı, milyonlar ekran başında izledi
Sovyetler Birliği’nin lideri Gorbaçov, 25 Aralık gecesi son kez hitap etmek için kameraların karşısına geçtiğinde artık var olmayan bir ‘ulusa’ sesleneceğinin farkındaydı. 290 milyonluk nüfusa sahip ‘süper güç’, 69 yılın ardından 10 dakikalık bir istifa konuşmasıyla yerini 15 farklı ülkeye bırakıyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nın en büyük sonuçlarından biri de imparatorlukların dağılması olmuş, dünya haritasının ulus devletlerle yeniden şekillenmeye başladığı dönemde Bolşeviklerin Rus çarını devirip sosyalist bir devlet kurmasından 5 yıl sonra, Rusya 30 Aralık 1922’de komşularıyla birleşerek ilk lideri Vladimir Lenin liderliğinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni (SSCB) kurmuştu. SSCB, uzun yıllar ‘Soğuk Savaş’ olarak adlandırılan dönemde ABD ile büyük bir rekabet içine girdi ve iki kutuplu dünyanın taraflarından birisi oldu. 54 yaşındaki Gorbaçov 1985’te lider olaral başa geldiğindeyse komünist güç artık dünyanın ‘hasta adamı’ydı. SSCB, Batı dünyasının gerisinde kalmış, durgun bir ekonomiye sahip çürüyen bir ‘imparatorluğa’ dönüşmüştü.
REFORM ÇALIŞMALARI YETERLİ OLMADI
Uzun süredir çürümenin farkında olan Gorbaçov, iktidara geldikten kısa süre sonra kötüye gidişatı tersine çevirmek için mevcut sistemin reforma ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Sistemi tıkayan ve artık bir kangren haline gelmiş parçaların kesilip atılması gerekiyordu. Gorbaçov’un reform planları Glasnost ve Perestroyka adıyla hayat buldu. Glasnost (açıklık) , fikir ve ifade özgürlükleri alanında yapılacak reformlara verilen genel isimken Perestroyka (yeniden yapılanma) ise ekonomik ve siyasi sistemde yapılacak düzenlemelere verilen genel isim oldu. Yenilenme adımları Gorbaçov’u yurt dışında oldukça popüler bir isim haline getirmiş olsa da SSCB’yi yeniden ayağa kaldırmaya yetmeyecekti.
Gorbaçov’un hayata geçirdiği reformlar, 1989’da Doğu Avrupa’daki Sovyet uydu ülkelerinde kasıp kavuran, çoğu kansız bir dizi devrime zemin hazırladı. Berlin Duvarı yıkılırken, Sovyet lideri askeri bir müdahale emri vermeyi reddetti. Tarihi değişiklikler Gorbaçov’a Nobel Barış Ödülü’nü kazandırmıştı ancak ‘Demir Perde’ yıkılmış ve SSCB koşar adımlarla dağılma sürecine girmişti.
YELTSİN’İN YÜKSELİŞİ
SSCB içinde yaşanan kaos her geçen gün daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz bir hal alırken Gorbaçov, birlik içinde daha fazla özgürlük isteyenler ile sertlik yanlıları arasındaki çatışmanın ortasında bir çıkış yolu aramaya başladı. Bunun yanında SSCB lideri Gorbaçov ile Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti lideri Boris Yeltsin arasındaki çekişme de tırmanmaya başladı. 1990 yılına gelindiğinde Komünist Parti ile olan ilişkisini büyük oranda koparan Yeltsin, Kızıl Ordu’nun özgürlük talep eden SSCB içindeki ülkelere baskı yapmasını sert şekilde eleştirdi ve Gorbaçov’un istifaya zorlamaya başladı.
DARBE, TABUTA SON ÇİVİYİ ÇAKTI
Mart 1991’de SSCB’de birliğin kaderini belirlemek için bir referandum düzenlendi. Yüzde 80’lik bir katılımla gerçekleşen referandum sonucunda halkın yüzde 77’si SSCB’nin korunmasını istemiş olsa da üst düzey yetkililer bu talebi gerçekleştirmek için çok az şey yaptı. Yeltsin ve destekçileri, Gorbaçov’u daha radikal reformları hayata koyması için zorlamaya devam etti. Baskılar sonucunda Gorbaçov, gücü merkezi hükümetten cumhuriyetlere dağıtan bir sistem için müzakere kararı aldı.
Tüm bunlar olurken Moskova’da yaşananları sessizce bir kenarda izleyen ve mevcut sistemin korunmasından yana taraf olan muhafazakarlar daha fazla sessiz kalmanın doğru olmayacağını düşünerek harekete geçme kararı aldı. Hükümet ve ordudaki radikal komünistler 18 Ağustos 1991’de Gorbaçov’u Kırım’daki tatil villasında ev hapsine aldılar. Darbe liderleri, Gorbaçov’un ‘sağlık nedenleriyle başkanlık görevlerini yerine getiremediğini’ ilan ederek olağanüstü hal ilan ettiler. Ancak geç kaldıklarını kısa sürede anladılar. Tanklar Moskova sokaklarına indiğinde binlerce Rus vatandaşı, Beyaz Saray olarak bilinen Rus Parlamentosu’nu korumak için sokaklara indi. Rus Parlamentosu önünde bir tankın üzerine çıkan Yeltsin, burada yaptığı meydan okumayla darbeye karşı direnişin öncülerinden biri oldu.
3 gün süren kaos ortamı, darbecilerin geri adım atmasıyla sona erdi. Gorbaçov 22 Ağustos’ta Moskova’ya geri döndüğünde, Yeltsin’in popülerliği onu gölgede bırakmıştı. Eski düzenin son nefesi başarısız darbeyle bastırılmıştı ve cesaretlenen Yeltsin, daha büyük adımlar atmaya hazırlanıyordu.
10 DAKİKA SÜRDÜ: ‘KABUL EDEBİLECEĞİM BİR ŞEY DEĞİL’
8 Aralık’ta Rusya Devlet Başkanı Yeltsin, Belarus ve Ukrayna liderleriyle Belarus’un Başkenti Minsk dışındaki bir villada bir araya geldi ve Bağımsız Devletler Topluluğu’nu (BDT) kurmak için içinde “Uluslararası ve jeopolitik gerçekliğin öznesi olarak Sovyetler Birliği artık mevcut değildir” ifadeleri yer alan bir anlaşma imzaladı. 21 Aralık 1991 tarihinde de Estonya, Letonya, Litvanya, Ukrayna ve Gürcistan hariç tüm eski Sovyet Cumhuriyetleri bu anlaşmayı imzaladı. Yaşanan gelişmelerin ardından Boris Yeltsin, artık yeni bir döneme girildiğini vurgulayarak, “Gorbaçov’a saygı duyuyoruz ve artık onun nazikçe emeklilik hayatını başlatmasını istiyoruz” dedi.
25 Aralık 1991 gecesi Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri, yani Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov, yaptığı 10 dakikalık kısa konuşmasında artık var olmayan bir ‘ulusa’ son kez sesleniyordu. Sözlerine, “Benim kabul edebileceğim bir şey olmasa da bu ülkeyi parçalama ve devleti parçalama politikası galip geldi” diyerek üzüntüsünü ve ‘masum’ olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Gorbaçov, konuşmanın bitiminden birkaç dakika sonra nükleer kodları Yeltsin’e teslim etti. Saatler gece yarısını gösterdiğinde Kremlin Sarayı’nda dalgalanan SSCB bayrağı, meraklı bakışlar eşliğinde gönderden indirildi ve yerine 3 renkli Rusya Federasyonu bayrağı göndere çekildi. Soğuk Savaş’ın iki büyük aktöründen biri olan SSCB, yaklaşık 70 yılın ardından tarih sahnesinden siliniyor, dünya yeni bir döneme giriyordu.